Bu yazımı yazı takvimine de astığım üzere 17 şubat tarihinde hazırlamayı planlıyordum ama yoğun işlerimden dolayı yazım 12 saat civarı gecikme yaşadı. Öncelikle değerli okurlarımdan özür diliyorum. Sizlerin ilgisinin gün geçtikçe arttığını hissedebiliyorum. Günlük yazımın okunma sayısında tekil ziyaretçi sayısına kadar tüm bilgilere erişebiliyorum. Güzel geridönüşler aldığım zaman elbet bende ayrı bir seviniyorum ve sayfama dört kolla sarılıyorum. Sizlerin bu geridönüşleri sayesinde bende hevesleniyorum.
Gelelim konumuza "Kaptan Köşkü" burada benim bahsedeceğim ne bir roman ne bir restaurant nede bir cafe ben sizi tamda hayatın içerisine sürüklemeyi planlıyorum. Adalar yolculuğuma başladığımda telefonuma dalmış adalara seyir halinde ilerliyorduk. O kadar dalmışım ki yanımda "çattt" diye kapanan kapı beni oldukça ürkütmüştü. Sonra hemen kapının üstündeki yazı gözüme çarptı. "Kaptan Köşkü" ben hayatımda hiç o odaya girmedim. Bu yüzden merak ettim elimde telefon başladım araştırmaya. İlk etapta önüme Kaptan Köşkü Restaurant geldi. Eee yemek yemeyi seven milletiz bu yüzden aratmanın ilk sonuçlarını hep restaurantlar cafeler oluşturuyordu. Tabiki benim ulaşmak istediklerim bununla uzaktan yakından alakalı değildi. Sonrasında görselleri açtım şu görüntü ile karşılaştım.
Nekadar da muhteşem öyle değil mi? Şu konfor belki bir çoğumuzun evinde bile mevcut değildir. Örneğin benim evim malesef bu kadar temiz ve konforlu değil. Vapurla yolculuk etmenin ne kadar keyifli olduğunu binenlerin hepsi bilir. Hatta o keyfi kat kat arttırmak için hava soğuk bile olsa vapurun iç tarafına değil hemen dış tarafına doğru yöneliriz. Dalgaların sesine karışmış martı sesleri ile yolculuk etmek elbet herkesin hoşuna gidiyordur. Peki Kaptan Köşkü'nde yolculuk etmek? Kaçımıza nasip olur ki.
Bu konu ile ilgili yazılmış bir hikaye çok hoşuma gitti. Siz değerli okurlarımla da paylaşmak istiyorum:
"Ben bugün burayı gördüm, hatta 5 dakika kadife bir koltukta kaptanın komutlarını izleyerek ve onunla muhabbet ederek yolculuk yaptım. üstelik onur konuğu olarak. kan ter içinde yetiştiğim rutin bir vapur maceramda seferin bitmesine az kala görevli o kadar insan arasından benim yanıma gelip "siz bıdıbıdı hastanesinde mi görev yapıyorsunuz? (ne dediğini anlamadığım bir isim söyleyerek) xxx sizinle görüşmek istiyor" dedi. ben de "evet de gelsin görüşsün o zaman" dedim en paranoyak ve işkilli halimle. "kaptan ama..bırakamıyor ki orayı, gelemiyor" dedi. Yine saçma bir macera içinde olduğumu teyit etmiş olarak hınzır gülümsememle kaptan köşküne yönlendirildim arkadaşımla. Bir de ne göreyim daha bu sabah hastaneye kontrole gelmiş, uzun süre hastanede yatıp sıkıntılı dönemlerden geçmiş hastamız meğer bizim vapurun kaptanıymış. Çok sağlıklı ve mutlu görünüyordu, adına çok sevindim. "Koşarak son anda binince tam emin olamadım, keşke daha önceden davet edip çay ikram etseydim" dedi. Sanki o maun ve kadife temalarıyla insanın üstüne gelen yer, dalgaları izleyerek ve rüzgarı hissederek her zaman oturduğun yerden çok üstün bir yermiş gibi. Adı köşk ya sözümona. "vay be" dedim, "itile kakıla, kuşa döndürülmeye çalışan ücretler ve iyice sıradanlaştırılmaya çalışılan itibar ile yapmaya çalıştığım şu mesleğim en azından bana maluliyet raporu çıkana kadar kaptanın seferlerinde kaptan köşkünde seyahat hakkını ve hayriye teyzenin taze köy yumurtalarını yeme zevkini bir süre daha verecek gibi.." Vapurdan gülümseyerek inerken bir arkadaşımın üniversite yıllığına benim için yazmış olduğu "komik şeyler hep seni mi buluyordu yoksa sen mi olayları komikleştiriyordun karar veremedim" cümlesi aklıma geldi. artık emindim, komik olaylar beni buluyordu."
Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Sizleri bir sonraki yazım olan iş günüm-3 yazımı okumanız için de sayfama davet ediyorum. 19 şubatta yayınlanacak olan yazımı kaçırmayın.
18 Şubat 2014 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)